Güvenlik ikilemi, realist kuramın temel varsayımları ile paralel olarak, anarşik uluslararası sistemde etkileşim halinde olan aktörler arasında, artörlerden birinin kendi güvenliğini artırmak için alacağı önlemlerin diğerleri tarafından tehdit olarak algılanıp, onların da kendi güvenlik ihtiyaçları için ek tedbirler almalarına neden olacağı ve sonuçta tüm akörlerin kendilerini daha az güvende hissedecekleri bir sarmalın doğacağını belirtir. Buna göre, anarşik sistemdeki belirsizlik aktörlerin birbirlerinin niyetleri hakkında her zaman en kötüsünü farz etmek zorunda olmalarından doğan güç yarışı ve askeri kapasite artırıı arzusunu tetikler. Sistemdeki diğer aktörlerin niyetlerini ve gerçek kapasitelerini bilemeyen aktörler olası saldırganlıklara karşı kendilerini korumaya yönelik sürekli güç artırımına başvururlar. Bu aslında her iki taraf için de geçerli bir durum olduğundan sürekli olarak negatif yönde çatışmaya meyilli bir ortam ortaya çıkar.
Güvenlik ikilemi üzerine John Herz, Herbert Butterfield ve Robert Jervis tarafından yapılan ilk çalışmalar Soğuk Savaş döneminin akademik kültürünü yansıtmaktadır. Kavram ilk olarak John Herz tarafından 1951 yılında kullanılmıştır. İlk Modülde güvenlik kavramı anlatılırken bahsedildiği gibi, devlet merkezli bir kavram olarak tanımlanan “güvenlik ikilemi” uluslararası sistemdeki devletleri rasyonel aktörler olarak kabul eder ve davranışlarını belirsizlik ve sürekli güç artırımı üzerinden kurgular. Herz’e göre devletlerin çatışmacı veya barışçıl bir doğaya sahip olması sorusu her devletin güvensizlikler yaşadığı ve bu güvensizliklere karşı farklı önlemler geliştirdiği gerçeğini değiştirmemektedir. İkilemin en temel nedeni sistemin anarşik yapısıdır; ikilemi yaratan temel unsur ise devletlerin diğerlerinin niyetleri konusunda yaşadıkları belirsizliktir. Sistemde yaygın bir şekilde yaşanan bu ikilemler kuşkusuz bir çatışma ortamı doğurur, fakat her savaşın nedeni güvenlik ikilemleri değildir.
“Güvenlik İkilemi” – Güvenlik Yazıları / Mitat Çelikpala
Öte yandan Butterfield, Herz’den farklı olarak, güvenlik ikileminin devletleri her ne kadar zarar verme isteği olmasa da kaçınılmaz şekilde savaşa ittiğini belirterek, her çatışmanın temel nedeninin bu olduğunu ifade eder. Jervis ise bu iki görüşe ek olarak ikilemin doğurduğu eylemlerin savunmacı olduğu görüşünü öne sürmüştür. Buna göre, devletler ofansif güç edinimi yerine sürekli olarak kendilerine yönelik olası tehditlere karşı savunma mekanizmalarını geliştirmeye çalışırlar. Bu eylem de diğer devletler tarafından tehdit olarak algılanır ve aynı eylemleri diğer taraf da gerçekleştirir. Temelde çatışma güdüsüyle değil, savunma güdüsüyle hareket ederler. Jervis buna göre çatışmayı planlanmamış sonuçlar (unintended consequences) olarak kurgulamaktadır. Jervis ayrıca güvenlik ikilemlerinin sadece materyal faktörler değil psikolojik ve algısal faktörlerle de yönetildiğini savunur.
Yeni Güvenlik Yaklaşımları ve Güvenlik İkilemi
Bu geleneksel güvenlik ikilemi bakış açılarının ortak bir yanı güvenlik politikalarını ulusal çıkarlar doğrultusunda kurgulamalarıdır. Jervis diğer faktörleri denklemin içine soksa da, belirsizliğe karşı alınan önlemlerde hala silahlanma veya savunma harcamalarının artırılması gibi askeri politikalara işaret eder.
Soğuk Savaş dönemi güvenlik ikilemi kavramının diğer bir özelliği de, ikilemin ortaya çıktığı durumlarda olumsuz sonuçların öngörülmüş olmasıdır. Fakat Soğuk Savaşın bitmesiyle birlikte güvenlik alanındaki dönüşümler güvenlik ikilemi kavramının da yeniden ele alınmasına neden olmuştur. Ali Bilgiç, güvenlik ikilemi kavramının Soğuk Savaş sonrasında alanda etkisini artıran yeni güvenlik çalışmaları tarafından eleştirildiğini ve yeni yaklaşımlarla zenginleştirildiğini ifade etmektedir (Bilgi. (2011). Bu yaklaşımlar üç ana grupta incelenebilir. Öncelikle, yeni güvenlik çalışmalarında batı merkezli güvenlik yaklaşımlarına yönelik eleştiri geleneksel güvenlik görüşünü temsil eden kavramların da yeniden inşasının önünü açmıştır. Üçüncü Dünya ülkelerinin güvenlik sorunları postkolonyal güvenlik çalışmalarıyla birlikte tartışılmaya başlanmış ve Brian Job güvenlik ikilemi yerine bu ülkelerde “güvensizlik ikilemi” kavramını ortaya atmıştır (Job, 1992). Buna göre, az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerdeki güvenlik sorunları devletler arasındaki tehditler ve güç yarışı yerine, iç siyasi ve toplumsal dinamiklerle şekillenmektedir. Toplumun devlet karşısındaki güvensizlikleri ya da toplum içerisindeki farklı grupların birbirine karşı oluşturdukları algılanan ve gerçek tehditler güvenlik ikilemi kavramının daha derin bir yorumlamasını gerektirmektedir.
Güvenlik ikilemi kavramına yeni bir bakış açısı ile yaklaşan diğer iki alan da kimlik merkezli ve ontolojik güvenlik kavramlarını kapsayan eleştiriler getirmişleridir. İlk olarak, toplumsal güvenlik kavramı ile güvenlik çalışmalarında güvenliğin referans nesnesine yeni bir analiz düzeyi getiren Kopenhag Okulu’ndan yola çıkan çalışmalar, toplumsal güvenliğin de bu düzeyde ikilemler yarattığı varsayımını ortaya atmıştır. Buna göre, toplumlar içerisindeki farklı etnik grupların birbirine yönelik oluşturdukları tehditler ve bu tehditlere karşı nasıl güç kazanımları elde etmeye çalıştıkları bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle Soğuk Savaş sonrası dönemde Balkanlarda ve günümüzde de Orta Doğu’da meydana gelen bu toplumsal güvenlik ikilemleri geleneksel güvenlik ikilemi görüşünün öngördüğü devletlerarası güç yarışına bağlı olan ikilemlerin ötesinde bir anlayış sunmaktadır. Farklı etnik gruplar arasındaki ikilem bir tür toplumsal güvenlik ikilemi olarak ele alındığında, kimliklerini ve toplumsal bütünlüklerini korumaya çalışan grupların karşılıklı güvensizlik algısına işaret etmektedir.
“Güvenlik İkilemi’ni Yeniden Düşünmek Güvenlik Çalışmalarında Yeni Bir Perspektif” Ali Bilgiç
Yine kimlik temelli bir diğer eleştiri de küresel sistemdeki belirsizliklerin artmasından dolayı uluslararası işbirliği mekanizmalarının gittikçe zayıfladığı varsayımına dayanmaktadır. Sistemdeki belirsizlikler arttıkça siyasi, ideolojik veya kültürel olarak farklı kimliklere sahip olan devletler arasındaki tehdit algısı da artmaktadır. Bu yeni yaklaşımlar bize güvenlik ikilemi kavramını sadece geleneksel bakış açıları ile sınırlandırmak yerine, değişen güvenlik dinamikleri ile bağlantılı olarak farklı bağlamlarda ve farklı analiz seviyelerinde incelemek gerektiğini göstermektedir.
Güvenlik ikilemi kavramı üzerine yapılan tartışmalar sonucunda ortaya çıkan önemli bir yeniden kavramsallaştırma Ken Booth ve Nicholas Wheeler tarafından yapılmıştır (2007). Booth ve Wheeler’a göre, güvenlik ikilemi birey düzeyi dahil her analiz düzleminde yaşanan belirsizlikler ve bu belirsizliklerin zamanla daha da karmaşık hale gelmesiyle her alana yayılmıştır. Burada iki aşamada değerlendirilen güvenlik ikilemi süreci karşı tarafın niyetini yorumlama ve verilecek karşılık konularında yaşanan ikilemlerin bir bütünüdür. Bu iki aşamada tarafların nasıl bir eğilim gösterdiğine göre güvenlik ikileminden doğan güvensizlik ve kapasite edinme sarmalı başlamaktadır.Fakat bu iki aşamanın da merkezinde tercih yapma durumu vardır ve aslında ikilem içerisinde olan aktörlerin sadece belirli kararlar ve politikalarla kısıtlanması yerine, tercihlerde bulundukları varsayılır. Bu yaklaşım güvenlik ikilemini geleneksel bakış açısındaki genel geçer kuralları olan bir süreç olmaktan çıkarıp, esnek ve aktörlerin kimlikleri ve tercihlerini yansıttıkları bir süreç olarak tanımlaması açısından önemlidir.
Güvenlik çalışmalarında gerçekleşen dönüşümün bir parçası olarak güvenlik ikilemi kavramı realist kuramın çerçevesinden çıkarılmış ve aktörlerin kimliklerinin de denklemin içerisinde olduğu bir süreç olarak değerlendirilmeye başlanmıştır. Aynı zamanda Batı merkezli kavramsal çerçevenin ötesinde farklı bağlamlarda güvenlik ikileminin nasıl ortaya çıktığı ve yönetildiği de önemli bir konu haline gelmiştir.
Ek Okumalar
Booth, Ken ve Nicholas Wheeler (2007) The Security Dilemma: Fear, Cooperation and Trust in World Politics. (Londra: Palgrave Macmillan)
Job, Brian (der.) (1992) The Insecurity Dilemma: National Security of Third World States(Londra: Lynne Rienner).
Tang, Shiping (2009) “The Security Dilemma: A Conceptual Analysis,” Security Studies, 18:3, 587-623
Tartışma Soruları
Güvenlik ikileminin temel unsurları nelerdir?
Geleneksel güvenlik kuramları ile yeni güvenlik yaklaşımlarının güvenlik ikilemi tanımlamalarının temel farklılıkları nelerdir?
Güvenlik ikilemi ve kimlik arasındaki ilişki nedir?