Post-kolonyal çalışmalar Uluslararası İlişkiler disiplininde Avrupa merkezli ya da daha genel olarak Batı merkezli analizlere bir eleştiri olarak ortaya çıkmış, rasyonalist ve pozitivist olarak nitelendirilen geleneksel kuramlara alternatif üretme iddiasında olan post-pozitivist bir yaklaşımdır. Uluslararası İlişkiler’in “uluslararasılığını” sorgulamakla başlayan yaklaşım, disiplinde hakim olan bağlamsallıktan yoksun genel-geçer varsayımları kapsayıcı bir şekilde yeniden inşa etme çabasıyla ortaya çıkmıştır. Post-kolonyal yaklaşımın güvenlik çalışmalarına girişi de, anılan çabanın Batı-dışı ülkelerdeki güvenlik dinamiklerini anlamlandırmak için gereklili olması temeline dayanır. Günümüz post-kolonyal yazarlarının ortaya koyduğu eserlerin büyük bölümü, İkinci Dünya Savaşı sonrasında bağımsızlıklarını kazanan sömürgelerde yaşayan ya da sömürgeci dönemden etkilenen Fanon, Césaire, Memmi ve Said gibi yazarların eserlerini referans almaktadır. Bu yazınlarından en önde gelen eserlerinden biri Edward Said’in kapsamlı bir oryantalizm eleştirisi ortaya koyduğu çalışması olmuştur (Said, 2016).
Güvenlik çalışmalarında post-kolonyal eleştiri, odağına bu alandaki Batı-merkezci yaklaşımların yarattığı analitik sorunları alır. Temel eleştiri, Güvenlik Çalışmaları alanının İkinci Dünya Savaşı’ndan itibaren büyük güçler arasındaki ilişkiler ile güç çekişmeleri sonucu ortaya çıkan güvenlik dinamikleri üzerine inşa edilmiş bir alan olduğu anlayışına yönelir. Zira, bu anlayışa paralel olarak çatışma ve savaş gibi güvenlik çalışmalarını şekillendiren temel kavramlar da büyük güçler arasındaki ilişkilerden yola çıkılarak kavramsallaştırılmıştır. Öte yandan, Soğuk Savaş sonrasında ortaya çıkan ve küresel güvenlik dinamiklerini kökünden değiştiren terör örgütleri gibi devlet dışı aktörlerin yarattığı güvenlik sorunlarını kapsamlı bir şekilde ele alamamaları klasik yaklaşımların yetersizliğini ön plana çıkarmıştır. Post-kolonyan yaklaşım, bu tür gelişmeleri anlamlandırmada Güvenlik Çalışmalarının yetersiz kalmasını, temelde güvenlik algısının Batı merkezli inşasından kaynaklandığını ileri sürmektedir. Bu nedenle post-kolonyal yaklaşımın güvenlik çalışmalarına en önemli katkısı bu bağlamsallık problemine karşı güvenliğin farklı coğrafyalarda nasıl algılandığı üzerine yapılan çalışmalardır.
Post-kolonyal güvenlik çalışmalarına göre klasik yaklaşımlar küresel siyasi sistemi bir ikilik üzerine kurgularlar. Bu ikiliğin bir tarafında Batı veya merkez olarak adlandırılan gelişmiş ülkeler bulunurken, diğer tarafta az gelişmiş ülkelerin oluşturduğu Üçüncü Dünya, çevre veya Küresel Güney ülkeleri bulunur. Bu ikilik küresel sistemde hiyerarşik bir düzenin iki tarafı olarak kurgulanmakta ve iki kutup arasında çatışma hali hüküm sürmektedir. Bu çatışmanın temel nedenleri, dinamikleri ve kuralları ise Batı tecrübesinden yola çıkılarak yazılmaktadır. Bu tek taraflı yaklaşım sadece güvenlik çalışmaları özelinde değil, aksine daha genelde Uluslararası İlişkiler disiplininin ortaya çıkmasından itibaren hakim olan tarihi bakış açısında da görülür. Bugün ise, Soğuk Savaş döneminde yaşanan iki kutuplu sistemin sona ermesinden sonra çatışma dinamiklerinde görülen değişiklikler, klasik yaklaşımlardan farklı bir güvenlik dinamiği çalışması yapılmasını gerektirir. Batı merkezli tarihsel tecrübe ve buna bağlı olarak üretilen güvenliğe kuramsal yaklaşımlar dönüşen güvenlik gündemine ayak uydurmakta zorlanmaktadırlar. Örbeğin, küresel çaptaki terör olaylarının küresel siyasetin gündemine taşıdığı asimetrik ve hibrit çatışma yöntemleri güvenlik ve güvensizlik algılarını temelden sarsmıştır. Bu ve benzeri yeni tehditlerin beraberlerinde getirdiği belirsizliklere karşı “öteki” olarak görülen çevre coğrafyaları ve oralardan gelişen bakış açılarını anlama zorunluluğu güvenlik çalışmalarında post-kolonyal yaklaşımların önünü açmıştır.
Batı-merkezli yaklaşımlarının aksine, post-kolonyal güvenlik yaklaşımı çalışmalarında, geleneksel güvenlik çalışmalarının dünyanın farklı yerlerindeki insanların ve toplulukların “Batı”nın kolonyal geçmişinden yola çıkarak inşa ettiği söylem ve pratikler nedeniyle deneyimlediği güvenliksizliklere nasıl katkıda bulunduğuna ve bunun küresel güvenlik dinamiklerine nasıl yansıdığına odaklanır. Buna göre, Batı-merkezli güvenlik yaklaşımı evrensel olmadığı gibi kısıtlayıcıdır da. Eleştirel güvenlik çalışmalarında “özgürleştirme” kavramına yapılan vurguyu hatırlarsak, Batı’nın bakış açısından “öteki”ni anlamaya çalışmak dışlayıcı pratikleri doğurmaktadır. Geleneksel çalışmalarda kullanılan güvenlik söylemi,geçmişten gelen dışlayıcı anlatıları doğallaştırırken, bölgesel, devlet ve sosyal boyutlarda şiddeti meşrulaştırmakta ve alternatif pratiklerin gelişimini engellemektedir. Böylece, postkolonyal güvenlik yaklaşımlarına göre, güvenlik söylemi (iktidar-bilgi ilişkisi) sadece devletin kimi egemenlik pratiklerinin getirdiği şiddeti örtmekle kalmamakta, aynı zamanda dünya siyasetindeki kolonyal ve hiyerarşik pratiklerin getirdiği şiddeti de örtmektedir.
Amitav Acharya güvenlik çalışmalarındaki tutarsızlığa aslında küresel düzlemde çatışmaların çoğunluğunun ana akım çalışmalarda dışlanan coğrafyada gerçekleştiğine vurgu yaparak katkıda bulunmaktadır. “Üçüncü Dünya” ülkelerinin güvenlik problemleri “postkolonyal güvenliksizlikler” olarak tanımlayarak, kolonyal düzen ile birlikte ortaya çıkan problemlerin önemine değinir. Çalışmalarında, devletin dünya siyasetindeki kimi (özellikle devletler-arası) hiyerarşik ilişkilere karşı dururken bile, aslında kullandığı güvenlik söylemi ile bu kolonyal pratikleri yeniden ürettiğini gösterir.
Postkolonyal güvenlik yaklaşımları, güvenlik söylemi ile sadece kolonyal pratiklerin nasıl etnik kimlik ya da toplumsal cinsiyet gibi farklı anlatılarla ortaya çıktığını göstermez. Aynı zamanda, gelişmekte olan veya az gelişmiş ülkelerdeki güvenlik söylemlerinin nasıl dünya siyasetindeki toplumsal cinsiyet, sınıf ve ırk gibi hiyerarşikpratiklerin üretilmesine katkıda bulunduğunu da gösterirler. Bunu yaparken, bu pratiklerin dışlayıcı etkilerinin çok katmanlı olduğunu gösterir ve güvenlik söyleminin tutarsız olduğunu ortaya çıkartırlar. Çünkü güvenlik söylemi farklı coğrafyalardaki insanların ve toplulukların deneyimlediği güvenliksizlikleri temsil edememektedir.
“Üçüncü Dünya Güvenlik ve Postkolonyal Güvenlik Yaklaşımları Arasındaki Farklılıklar: Devlet, Kültür ve Modernite” Neslihan Dikmen-Alsancak.
Postkolonyal güvenlik yaklaşımları devlet merkezli güvenlik anlayışına da alternatif bir yaklaşım üretilmesi gerektiğini savunurlar. Güvenlik dinamiklerini tartışırken güvenliği tesis eden özne olarak devletin varsayılmasının, ulus-devlet gelişiminin kolonyal pratikler sonucu noksan kaldığı ülkelerdeki devlet-toplum ilişkilerinin güvenliksizliklerini nasıl şekillendirdiğine işaret ederler. Bu tecrübeler sadece bu ilişkiyi bir güvenlik meselesi haline getirmekle kalmaz, aynı zamanda güvenliğin gündemini de derinden etkiler. Postkolonyal güvenlik yaklaşımlarının eleştirel güvenlik kuramlarına getirdiği eleştirinin temelinde bu güvenlik söyleminin dışlayıcı etkilerinin çok katmanlı olduğunu gösterememeleri vardır. Bunun nedeni ise, eleştirel güvenlik kuramlarının uluslararası anarşi ve egemenlik söylemi ile onun iç/dış ayrımının getirdiği dışlayıcı pratikleri eleştirmeleri, fakat dünya siyasetinin içinde/dışında olma ayrımı söyleminin getirdiği dışlayıcı pratikleri eleştirmemeleridir.
Postkolonyal güvenlik çalışmaları eleştirel güvenlik çalışmalarının bir parçası olarak geleneksel güvenlik çalışmalarının temel varsayımlarına daha kapsamlı ve bağlamı göz ardı etmeyen yeni yaklaşımlar sunmaktadırlar. Öte yandan, merkezine aldığı coğrafi eşitsizlikler ve tarihsel inşalara yönelik eleştirileri diğer eleştirel güvenlik yaklaşımlarından ayrıştırıcı bir özellik olarak karşımıza çıkmaktadır. Küresel sistemin hiyerarşik yapısının kuramsal yaklaşımlara da yansıdığı görüşü, bu yapının güçlü tarafını temsil ettiği varsayılan geleneksel güvenlik yaklaşımlarına karşı olarak “öteki”nin güvenliği veya güvensizliklerine odaklanır. Devlet, toplum ve devlet-toplum ilişkisinin bu coğrafyalardaki farklı yapılanmaları da bu tarz bir görüşe olan gereksinimi elzem kılmaktadır. Postkolonyal yaklaşıma göre güvenlik gündemi ve dinamikleri hangi coğrafyada yaşadığınıza bağlı olarak değişen ve tarihsel inşa edilmiş bir süreçtir ve tepeden inme kavramsal çerçevelerle açıklanmamalıdır. Güvenlik çalışmalarına da bu çoğulcu bakış açısı kazandırılmalıdır.
Ek Okumalar
Barkawi, T. ve Mark L. (2006) “The postcolonial moment in security studies,” Review of International Studies, 32(2), s. 329–352.
Kaygusuz, Ö. (2014) “Devlet İnşası ve Küresel Güneyde Güvenlik: Güçlü Devlet Arayışının Kuramsal ve Siyasal Açmazları”, Uluslararası Hukuk ve Politika, Cilt: 10, Sayı: 39, ss.27-61
Oyman, Ç. ve Volkan İ. (2019) “Postkolonyal Teori ve Uluslararası İlişkiler”, Uluslararası İlişkiler Teorileri,(der.) Ramazan Gözen. İstanbul: İletişim Yayınları.
Said, Edward (2016) Şarkiyatçılık, İstanbul: Metis Yayınları.
Tartışma Soruları
Güvenlik çalışmalarında gelişen farklı eleştirel yaklaşımlar nelerdir?
Özgürleştirici güvenlik çalışmaları nedir? Temel varsayımları nelerdir?
Soğuk Savaş sonrası güvenlik çalışmalarındaki temel eleştiri noktaları neler olmuştur?
Farklı eleştirel yaklaşımların ayrıştığı konular nelerdir?