Uluslararası Adalet Divanı (International Court of Justice -ICJ) İkinci Dünya Savaşı’nın ardından 1945’de Birleşmiş Milletler bünyesinde kurulmuş, BM’nin altı merkez yapılanmasından biridir. Temelleri Birinci Dünya Savaşı’nın ardından 1920’de oluşturulan Milletler Cemiyeti bünyesinde kurulan “Uluslararası Daimî Adalet Divanı” ile atılmış, bu kurum 1940’a kadar aktif olarak devletler arası anlaşmazlıkların çözümü için bir platform oluşturmuş ve tavsiye kararları vermiştir.
UAD’nın yapısına bakacak olursak, Uluslararası Daimî Tahkim Mahkemesi tarafından bu kurum bünyesindeki ulusal grupları temsilen önerilen adaylar arasından BM Genel Kurulu ve Güvenlik Konseyi tarafından seçilen 15 hâkimden oluşmaktadır. Hakimlerin görev süreleri 9 yıldır. Bu hakimler teamül gereği zaman içerisinde dünyadaki her bölgeyi temsil eden ülkelerden seçilmeye başlanmıştır. Buna göre Batı Avrupa ülkelerinden 5 hâkim, Afrika ülkelerinden 3, Doğu Avrupa ülkelerinden 2, Asya ülkelerinden 3 ve Latin Amerika ile Karayip ülkelerini temsilen de 2 hâkim bulunmaktadır. Ayrıca bir dönemde birden fazla aynı ülkeden hâkim bulunmamaktadır. Birleşmiş Milletler tüzüğünün 96. maddesine göre BM’ye üye olan her ülke mahkemenin de tarafı sayılmaktadır.
UAD’nın yargı yetkisi iki ana unsur üzerinden kurgulanmıştır. Bunlardan ilki, çekişmeli yargı yetkisi (contentious jurisdiction) olarak tanımlanan devletler arasındaki anlaşmazlıkların hukuki süreçlerle mahkeme edilmesidir. İkinci faaliyet alanı ise, görüş verme yetkisi (advisory opinion jurisdiction) olarak tanımlanmaktadır. UAD öncelikli olarak BM çatısı altında uluslararası barışın sağlanması ve korunması için çekişmeli yargı yetkisi alanında faaliyet göstermektedir. Buna göre devletler arasındaki uyuşmazlıklar UAD’nın yargı yetkisi alanında çözülmeye çalışılır. Uluslararası çatışma ve uyuşmazlık alanlarında dünya çapında önemli adımlar atılmasına ortam sağlamıştır. UAD’nı önündeki davalarda sadece devletler taraf olabilmektedir. Bu açıdan UAD’nın geleneksel devlet merkezli çatışma çözümü prensibi ile faaliyet gösterdiği ifade edilebilir. Bugün Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gibi kurumlarda devlet dışı aktörlerin de uluslararası hukuk kurumlarına başvurularına imkân sağlanmıştır fakat UAD bu konuda devlet merkezli yapısını korumuştur.
Bunun yanında UAD’nın çekişmeli yargı yetkisini kullanabilmesi için anlaşmazlığa taraf devletlerin rızasına ihtiyaç duyulmaktadır. Bu nedenle UAD, her çatışma durumunda otomatik olarak yargı yetkisini kullanamaz. Aynı şekilde Divan’ın anlaşmazlık durumu için verdiği kararlar da yaptırım niteliği taşımaz. Bu uluslararası hukuk alanında devletlerin egemenliği ve BM gibi uluslararası örgütlerin üstün bir pozisyonunun bulunmamasının bir sonucudur. Devletlerin tıpkı çatışmaları mahkemeye taşımada kendi iradelerinin olması gerekliliği gibi, alınan kararların uygulanması da devlet iradesi gerektirir. Devletler bu rızayı 4 şekilde tescil ederler: Tahkimname yolu ile, önceden taraf olunan bir uluslararası antlaşma aracılığıyla, tek taraflı kabul beyanı ile ve forum prorogatum olarak adlandırılan uyuşmazlığın bir devlet tarafından dilekçeyle UAD’na getirilmesi, diğer tarafın da divanın yargı yetkisini önceden herhangi bir şekilde kabul etmemişse de divanın yargı yetkisine açıkça karşı çıkmayarak davaya taraf olmayı kabul etmesi yoluyla. İki taraflı anlaşmazlıklarda 3. bir devlet mahkeme sürecine katılmak isterse niyetini Divan’a iletir ve kabul edildiği takdirde bu taraf da yargı sürecine müdahil olabilir. Alınan kararlar da sadece yargı sürecinin tarafları için bağlayıcı olmaktadır. Yani alınan kararlar uluslararası hukuk için bir emsal teşkil etse de her dava için farklı yargı süreci işletilmektedir.
Alınan kararların uygulanması konusunda bir yaptırım mekanizması bulunmayan UAD için, taraflar kararları uygulamayı reddettiklerinde, konu mağdur olan tarafça BM Güvenlik Konseyinin görüşüne sunulabilir. Bu da Güvenlik Konseyi’nin kendi karar alma yetkileri dahilinde uygulamalara başvurmasını sağlayabilir. Bu konu BM Şartının 94(2) maddesinde şu şekilde ifade edilmektedir: “Bir uyuşmazlığın taraflarından biri, Divan’ın verdiği bir hükme göre kendisine düşen yükümlülükleri yerine getirmezse, öbür taraf Güvenlik Konseyi’ne başvurabilir. Konsey gerekli görürse, hükmün yerine getirilmesi için tavsiyelerde bulunabilir ya da alınacak önlemleri kararlaştırabilir.”
UAD’nın bir başka faaliyeti olarak danışma görüşünü belirtmiştik. Bu terim “bir soru veya konunun otoriter ancak bağlayıcı olmayan bir şekilde açıklanması” olarak tanımlanabilir. Yargı süreçlerinden bağımsız olarak hukuki çerçevelerde bir anlaşmazlık çıkması durumunda verilen bu görüşler, her ne kadar bağlayıcı olmasalar da, uluslararası hukukun gelişiminde örnek duruş temsil etmeleri açısından önemli rol oynamaktadırlar.
Zaman içerisinde UAD uluslararası çatışma meseleleri üzerine BM çatısı altında imzalanan sözleşmelerde olası hukuki anlaşmazlıklarda başvurulacak kurum olarak da tanımlanmaya başlanmıştır. Örneğin 1951’de yürürlüğe giren Soykırım Sözleşmesine göre soykırım iddiası ile başvuru yapan devletler sözleşmede belirtilen hususlar konusunda anlaşmazlığa düşerse, konuyu UAD’na taşıyabilmektedirler. Bu tür durumlarda UAD’nın yetkisi, tarafların sözleşme maddelerine uyup uymadıkları konusunda hukuki bir otorite olarak işlemesine olanak tanır. Bu örnekte yygulamada soykırım iddiasına sahip devletlerin UAD’na başvurma yolunu nadiren kullandıklarını görmekteyiz. Bugüne kadar sadece dört başvuru gerçekleşmiştir. Bunlar Pakistan’ın 1973’te Hindistan aleyhine yaptığı başvuru, Bosna-Hersek’in 1993’te eski Yugoslavya aleyhine yaptığı başvuru, Sırbistan-Karadağ’ın 1999’da NATO’nun bazı üyeleri aleyhine yaptığı başvuru ve Hırvatistan’ın 1999’da eski Yugoslavya’nın gerçekleştirdiği eylemler nedeni Sırbistan-Karadağ aleyhine yaptığı başvurulardır. Bu alandaki diğer bir husus ise Kosova’nın bağımsızlık sürecinde görülebildiği gibi, UAD devletlerin uluslararası statüsü ile ilgili tartışmalar için de danışma görüşü sunabilmektedir. 2008 yılında Sırbistan’ın bağımsızlık ilanını uluslararası hukuka aykırı olarak değerlendirerek BM Güvenlik Konseyi’nin bu konuyu UAD’na taşıma isteği sonucu UAD tarafından 2010 yılında hukuksal bir ihlal olmadığı görüşü belirtilmiştir.
UAD’nın uluslararası statüsü ve devletler nezdinde konumu büyük öneme sahipse de, UAD tarafından alınan kararlar veya görüşler zaman içinde farklı ülkelerce eleştirilmiştir. Örneğin ABD’nin İran’a yönelik yaptırımları hususunda İran’ın yaptırımların hukuksuzluğuna yönelik UAD’na başvurusu sonucu Divan, “ilaç, tıbbi malzeme, tarımsal ürünler ve uçak malzemeleri” ithaline yönelik engellerin kaldırılmasına karar vermiş ve bu karar temel insani ihtiyaçlar ve yine insani güvenlik riski doğurabilecek malzemeleri de kapsamıştır. ABD ise kararın arka planında işleyen Viyana Konvansiyonu’nun çatışmalı durumların UAD’na taşınmasına olanak sağlayan ek protokolünden çekilerek karşılık vermiş ve UAD’nı taraflılık ve alınan kararların siyasallaşması ile suçlamıştır. Benzer şekilde, ABD’nin Latin Amerika ülkelerinden gelen mültecilerle ilgili hususlarda da çıkışları ve itirazları olmuştur. BM’ye üye ve uluslararası anlaşmalara taraf olan ülkelerin bu tür çıkışları UAD’nın uluslararası prestijini zedeler nitelikte olabilmektedir. Yine de uluslararası hukuk alanında özellikle insan güvenliği ve egemenlik hakları gibi uluslararası hukukun temel prensiplerinin UAD platformunda ele alınması devletler arası diplomasi açısından önemli bir unsur olmaya devam etmektedir.
Ek Okumalar
Uluslararası Adalet Divanı Statüsü
Uluslararası Adalet Divanı Resmi Sitesi
Değer, Ozan, “Soykırım Suçu ve Devletin Sorumluluğu: Uluslararası Adalet Divanı’nın Bosna-Hersek v. Sırbistan-Karadağ Kararı”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 6, Sayı 22 (Yaz 2009), s. 61-95.
Göçer, Mahmut, “Uluslararası Adalet Divanı ile Güvenlik Konseyi Arasında Yetki Çatışması”, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 11, Sayı 1-2 (2007), s. 693-709.
Tartışma Soruları
Uluslararası Adalet Divanının temel yetkileri nelerdir?
UAD’nin kurulma amacı nedir?
UAD’nin eleştirildiği temel hususlar nelerdir?
Yaptırım gücü açısından UAD’nin kararları nasıl değerlendirilmelidir?