Modülün bu dersinden itibaren güvenlik çalışmalarında Soğuk Savaş sonrası dönemde değişen güvenlik gündeminin önemli bir yansıması olarak da görülebilecek güvenliğe eleştirel yaklaşımları ele alacağız. Soğuk Savaşın son yıllarından itibaren güvenlik çalışmalarında ortaya çıkan yeni yaklaşımlarla paralel olarak güvenliğin doğası ve uluslararası politikada yaşanan dönüşümleri realizm gibi güvenlik alanında uzun yıllar baskın kalmış yaklaşımlarım tam olarak açıklayamaması eleştirel yaklaşımların doğuşunun önünü açmıştır. Ayrıca, Soğuk Savaş döneminin ideolojik kutuplaşmasının ortadan kalkması alan üzerindeki baskıyı ortadan kaldırarak, alternatif çözümlemelerin önünü açmıştır. Bu nedenle eleştirel kuramların güvenliğe yaklaşımları, disiplini “özgürleştirici” olarak görülmüş ve yeni dönemin şartları çerçevesinde güvenliğin yeniden kavramsallaştırması ve anlamlandırılması çabalarına katkıda bulunmuşlardır. Yeni güvenlik kuramları olarak da ifade edilen eleştirel güvenlik kuramları modülün ilk derslerinde bahsedilen realist ve liberal gibi geleneksel güvenlik yaklaşımlarından önemli oranda ayrışırlar.
Soğuk Savaş Sonrası Güvenlik – Kavram Avcıları/ Prof. Dr. Sinem Akgül-Açıkmeşe
Eleştirel Güvenlik Çalışmaları tek bir teorik yaklaşımdan ziyade farklı ekollerin bütünü olarak ele anlaşılmalıdır. Tam olarak sınırlarını çizmek çok kolay olmasa da eleştirel güvenlik çalışmalarının “eleştirel” temelleri Frankfurt (Alman) ve Paris (Fransız) ekolü olarak adlandırılabilecek iki temel düşünce sistematiğinde bulunabilir. Paris Okulu, Aberystwyth Okulu, Kopenhag Okulu, Post-Yapısalcı Yaklaşımlar, Sömürge Sonrası Analizler ve Feminist Güvenlik Çalışmaları gibi farklı güvenlik yaklaşımlarının bütünü olarak ele alabileceğimiz Eleştirel Güvenlik Çalışmaları Soğuk Savaş sonrasında güvenlik çalışmalarının temel taşlarından biri haline gelmiş ve bugün çoğulcu (farklı analiz düzeyleri açısından) ve kapsamlı (uluslal güvenlik dışındaki güvenlik sorunlarını ele alması açısından) güvenlik kavramsallaştırmasının örneklerini sunmuştur. Bu derste eleştirel güvenlik çalışmalarının güvenliğin temel araştırma gündemini nasıl şekillendirdiğine bakacağız.
Eleştirel felsefenin ve Alman İdealizminin önemli bir temsilcisi olan Frankfurt Okulu, sol entelektüel felsefecileri, edebiyat eleştirmenlerini, sosyologları, psikologları, ekonomistleri ve siyaset bilimcileri içerenve Marksist ideolojinin eleştirilmesinden doğan bir okuldur. Güvenlik çalışmalarındaki etkileri de geleneksel kuramlardan farklı bir bilim felsefesine dayanmalarından kaynaklanır. toplumsal gerçekliği açıklamak için sınıf, üretim ve kapitalizmi referans almaları karşısında, bu yapısal unsurlar yerine söylemi, metni, yapısökümü, soykütüksel analizi öne çıkaran postyapısalcı Fransız düşünürlerinden (Jacques Derrida, Michael Foucault, Jean Baudrillard gibi) etkilenmektedir. Bu doğrultuda Frankfurt Okulunun güvenliğe yaklaşımı da bu temel unsurlarla şekillenmektedir. Frankurt okulu eleştirel güvenlik çalışmalarının özgürleştirme temelli varsayımlarını ortaya koyan yaklaşım olmuştur. Benzer şekilde Paris ekolü de güvenliğe yaklaşımında özgürleştirici bir yaklaşım ortaya koyar. Bu anlayışa göre güvenlik somut ve sabit bir kavram olarka değil sürekli inşa edilen ve güvenlikleştirme pratiklerinin ön planda olduğu bir görüş sunmaktadır.
Güvenliğin tanımı ile ilgili bu Modülün başında (bkz. Güvenlik Kavramı) yaptığımız tartışmalarda güvenliğin farklı unsurlarını anlamak için kullandığımız soruları cevaplarken aslında her kuramsal yaklaşımın bu sorulara farklı yanıtlar verdiğini görmüştük. Eleştirel Güvenlik Çalışmaları da güvenliği tanımlarken geleneksel kuramların güvenliğin maksimizasyonu merkezli tanımlamalarını sorunlu bulur. Özellikle sistemsel düzlemde “güvenlik ikilemi” kavramı üzerinden eleştirel çalışmalar yapan ve eleştirel güvenlik çalışmalarının önemli akademisyenlerinden olan Ken Booth, maksimizasyon temelli bir güvenlik anlayışının sistemde denge sağlama bir yana, tersine derin bir güvensizlik sarmalı doğurduğunu ifade eder. Bir diğer ifadeyle, aktörlerin sistemde elde ettikleri güç seviyesine göre güvenliklerini sağlayabilecekleri varsayımı üzerine kurulan güvenlik algısının aslında tüm sistemi sürekli bir güvensizlik ortamına ittiğini söyler.
“Güvenlik İkilemi” – Güvenlik Yazıları / Mitat Çelikpala
Ayrıca, bireylerin veya toplumların güvenliğinin kendi başına bir sorun olarak ele alınmaması ve devlet güvenliğine bağlı olarak tanımlanmaları da bireyleri devlete bağımlı unsurlar olarak betimlemektedir. Fakat güvenliğin gündemi, aktörleri ve referans nesneleri konusunda daha önce yaptığımız tartışma bize göstermektedir ki, devletler ile bireyler ve toplumlar gibi diğer aktörlerin güvenlik gündemleri birbirlerinden farklı olabilmektedir. Nitekim, Soğuk Savaş’ın sona ermesinden bugüne kadar geçen sürede bu farklılıklar daha da derinleşmiş ve belirginleşmiştir. Bugün devletin güvenliğinin toplumların ve hatta bireylerin güvenliği ile aynı anlama gelmediği konusunda pek çok örnek bulunabilmektedir.
Eleştirel Güvenlik Çalışmalarını geleneksel güvenlik kuramlarından ayıran en önemli unsurlardan biri de güvenliğin tanımında ortaya konulan eleştirel bakış açılarına paralel olarak güvenlik çalışmalarında devlet merkezciliğe yöneltilen eleştirilerdir. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi, geleneksel güvenlik çalışmalarında güvenlik kavramı devleti merkezine alarak kurgulanır. Bunun yansımalarından biri güvenliğin analiz düzeyi olarak devlet düzleminde tanımlanmasıdır. Bu da güvenliğin gündeminin devletin tecrübelerinden yola çıkılarak belirlenmesine neden olur. BU çerçevede küresel siyasetin ve dolayısıyla uluslararası güvenlik dinamiklerinin devletlerin birbiri ile olan ilişkileri doğrultusunda şekillendiği varsayımı baskındır. Bu anlayışın diğer bir yansıması ise geleneksel güvenlik yaklaşımlarında güvenliğin özne ve nesnesinin devlet olmasıdır. Buna göre, devletler hem güvensizliği tecrübe eden hem de buna karşı tedbirleri alacak güvenlik unsurlarını elinde bulunduran aktör olarak ön plana çıkarlar. Bu da güvenliğin birey, toplum gibi devlet-dışı aktörler tarafından nasıl algılandığı, tecrübe edildiği ve güvenliğin sağlanması konusunda nasıl pratikler uyguladığını anlamamızı sağlamaz. Bu nedenle geleneksel güvenlik çalışmalarının dar kapsamlı güvenlik anlayışı eleştirel güvenlik çalışmalarınca eleştirilmiştir.
Geleneksel güvenlik çalışmalarında devlet-merkezli çalışmalarla karşımıza çıkan bu anlayış güvenliğin değişen gündeminde geçerliliğini büyük ölçüde yitirmiştir. Bu alanda Kopenhag Okulunun başını çektiği ve güvenlik gündeminin genişlemesi ve derinleşmesi adına yapılan çalışmalar, eleştirel bakış açısının devlet merkezli güvenlik algısına karşı ortaya koyduğu en kapsamlı yenilik olarak ön plana çıkmıştır. Uluslararası güvenlik gündeminin sadece askeri güvenlik değil, fakat farklı güvenlik sorunlarının bir bütünü olarak tanımlanması daha sonra Kopenhag Okulu olarak adlandırılacak grubun öncülerinden Barry Buzan tarafından daha 1983’te yazılanPeople, States and Fear kitabında ortaya koyulmuştu. İlk baskısında ulusal güvenlik gündemini sadece askeri güvenlik meselelerinden ibaret görmeyip, ekonomik, toplumsal ve çevresel alanlarda ortaya çıkabilecek farklı güvenlik sorunlarının bir bütünü olarak ele almıştı. Daha sonra yine Buzan’ın yanı sıra Ole Waever gibi yazarların yaptıkların da katkıda bulunduğu çalışmalarda bu argüman daha da ileri götürülmüş ve güvenliğin referans nesnesinin sadece devletler değil toplumlar ve bireyler de olabileceği belirtilmiştir. Bu derinleşme çabası yeni güvenlik kuramlarının güvenliğe daha bütüncül bir yaklaşım ortaya koyması açısından kuramsal olarak sundukları ne önemli yeniliklerden biridir. Öte yandan, derinleşme sadece farklı seviyelerdeki güvenlik algısının göz önünde bulundurulması değil, aynı zamanda güvenliğin ve güvensizliğin sürekli değişen durumlar olmasını da öngörmektir.
Yeni Güvenlik Kuramları Nelerdir? – Güvenlik Konuşmaları/ Doç. Dr. Evren Balta
Kopenhag Okulu’nun daha da ilgi çeken çalışmaları bugün güvenlik çalışmaları alanında en çok kullanılan kavramlardan olan “güvenlikleştirme” üzerine yaptıkları çalışmalar olmuştur. Videoda da bahsedildiği gibi bu, güvenliğin devlet-dışı gündeminin yanı sıra, güvenlik ve tehditlerin tanımının da akışkan ve inşa süreçlerine tabi olduğunu öne süren bir yaklaşımdır. Güvenlikleştirme kavramı, eleştirel yaklaşımların öne sürdüğü güvenliğin sübjektif bir kavram olması varsayımına dayanır ve temelde güvenlik konularının söz edimler vasıtasıyla inşa edildiğini ileri sürer. Güç sahibi olan siyasi elitler tarafından icra edilen bu süreçte belli konular güvenlik sorunu/tehdidi olarak inşa edilmekte ve bu yolla bu konulara karşı olağanüstü tedbirlerin alınabilmesi meşrulaştırılmaktadır. Güvenlikleştirme kuramını Modülün son dersinde daha detaylı bir şekilde ele alacağız.
“Güvenlikleştirme” – Güvenlik Yazıları / Fulya Hisarlıoğlu
Eleştirel güvenlik çalışmalarının en önemli temsilcilerinden Aberystwyth Ekolü güvenlik çalışmalarındaki derinleşme ve genişleme çabalarına öncülük etmiştir. Derinleşme güvenliğin analiz düzeylerinin devlet altı ve devlet üstü aktörlere genişletilerek farklı güven(siz)lik tezahürlerini içeren kapsamlı bir güvenlik anlayışı sunmaktır. Güvenlik çalışmaklarındaki genişleme çabalarına katkısı da güvenlikleştirme temelli bir bakış açısı ile sadeve askeri sorunların güvenlik meselesi değilgüvenlik çalışm ekonomik, toplumsal cinsiyet, kimlik, çevre gibi pek çok farklı konunun güvenlik çalışmaları kapsamında ele alınması gerektiğini savunmuşlardır.
Kopenhag Okulu ve Güvenlikleştirme – Güvenlik Konuşmaları/ Prof. Dr. Sinem Akgül-Açıkmeşe
Eleştirel yaklaşımlar tam da bu noktada “özgürleştirici” olarak tanımladıkları bakış açısı ile bu kısıtlayıcı güvenlik algısını kırmaya çalışmaktadırlar. Örneğin Booth, “eleştirel” ifadesini ilerici, özgürleştirici, post-pozitivist, post-Marksist düşünceden beslenen bir akım olarak tanımlar. Bu da güvenliği objektif bir şekilde tanımlamanın ve sabit değişkenlerle çözümlemenin imkânsızlığını doğurur. Buna göre, güvenlik tanımı her bağlamda farklı dinamiklerden beslenerek farklı aktörlere, tehditlere ve çözümlere bağlı olarak değişir.
Bu tür bir bakış açısına olan ihtiyaç Soğuk Savaş sonrasında devlet-dışı aktörlerin küresel siyasette belirleyici aktörler olarak ortaya çıkması ve devlet merkezli yaklaşımların bu aktörlerin güvenlik dinamiklerindeki rolünü tanımlayamaması ile gelişmiştir. Bu yüzden bu yeni aktörleri besleyen toplumsal, bireysel, kültürel unsurları anlamlandırma zorunluluğu bütüncül bir güvenlik anlayışının ötesinde çok katmanlı ve çoğulcu bir güvenlik anlayışına ihtiyacı ortaya çıkarmıştır. Bununla paralel olarak da güvenliğin gündemi ekonomik, ekolojik, kültürel ve kimliksel değişkenlerle birlikte evrilmiş ve çok katmanlı güvenlik tanımı ile analizinin önünü açmıştır.
Ek Okumalar
Balaban, Gökçe, “Ontolojik Güvenlik”, Güvenlik Yazıları Serisi, No. 53, Ekim 2020.
Bilgin, P. (2010), “Güvenlik Çalışmalarında Yeni Açılımlar: Yeni Güvenlik Çalışmaları”, Stratejik Araştırmalar Dergisi, 8:14.
Booth, K. Theory of World Security, Cambridge, Cambridge University Press, 2007.
Okur, M. ve Hakan O. (2015) “Uluslararası İlişkilerde Eleştirel Teori”, Ramazan Gözen (der.), Uluslararası İlişkiler Teorileri, İletişim Yayınları, İstanbul
Tartışma Soruları
Eleştirel güvenlik çalışmalarını geleneksel yaklaşımlardan ayıran temel unsurlar nelerdir?
Eleştirel güvenlik çalışmalarında farklı yaklaşımlar nelerdir?
Güvenlikleştirme kavramının temel unsurları nelerdir?
Eleştirel yaklaşımlar güvenliğin tanımlanması için hangi prensiplerden yola çıkarlar?
Güvenliğin “özgürleştirilmesi” ne demektir?