1970’li yıllardan itibaren uluslararası sistemde yaşanan ekonomik gelişmeler ve 1973’te gündeme gelen Petrol Krizi’nin getirdiği ekonomik sorunlar, ekonomi ile ilişkili meselelerin de devletler için bir güvenlik sorunu oluşturabileceğini göstermiştir. Stremlau’nun (1994) belirttiği üzere, Soğuk Savaş’ın ardından, dış politika ve ulusal çıkarların ticari çıkarlar çerçevesinde yeniden şekillendiği ve ekonomik diplomasinin birçok sorunu çözmede önemli bir alan olarak öne çıktığı bir döneme girilmiştir.
1990’lı yıllardan itibaren, Soğuk Savaş’ın sona ermesinin ardından peş peşe gelen küresel finansal ve ekonomik krizler, devletlerin geleneksel güç mücadelelerini silahlanmanın yanı sıra, zenginleşme ve teknolojik gelişmelere doğru genişletmiş ve böylece ekonomi ile ilişkili sorunların da güvenlik meselesi haline gelebileceği anlaşılmıştır. Karşılıklı bağımlılığın arttığı bir dönemde devletler, uluslararası sistemde kendilerine yer edinebilmek için küresel ölçekte üretim yapabilen, güvenli küresel lojistik ve ticaret ağları ile alt yapılarına sahip, istikrarlı ve büyümeye eğilimli ekonomilere sahip olmaya çalışmışlardır. Bu bağlamda, bir yandan devletler ekonomik gelişimlerini sağlarken, diğer yandan buna yönelik oluşabilecek ulusal ve uluslararası ekonomik krizlere (ya da “tehditlere”) karşı önlem almaya özen göstermeye başlamışlardır. Dolayısıyla, güvenlik çalışmaları çerçevesinde askeri sorunlar merkezli geleneksel güvenlik anlayışı, uluslararası sistemde yaşanan gelişmeler ve sorunlarla yeniden şekillenmiş, ekonomik sorunlar da güvenlik çalışmalarında görünür hale gelmiştir.
Buzan’a (1991) göre, ekonomik güvenlik fikri, anarşinin politik yapısı ile piyasanın ekonomik yapısı arasındaki ilişkinin doğasına ilişkin, uluslararası politik ekonomi konusunda çözülememiş, son derece politik tartışmalarda doğrudan yer almaktadır. Buzan, Waever ve Wilde’ye (1998) göre, ekonomik güvenlik, devletin kabul edilebilir refah seviyesi ve gücünü sürdürmek için gerekli kaynaklara (enerji, su, teknoloji, eğitim vb), finansal fırsatlara ve pazarlara erişimiyle ilgilidir. Ekonomik güvenlik, bireylerden sınıflara ve devletlere, oradan da küresel pazarın soyut ve karmaşık sistemine kadar uzanan geniş referans nesnelerine sahiptir.
Karaoğuz’un aşağıdaki videoda belirttiği üzere, temel anlamda ekonomik güvenlik, bir devletin milli güvenliği ve toplumun refahını dış ekonomik tehditler ve gelişmelerden koruyabilmesi durumudur. Dolayısıyla, ekonomik güvenliğin bileşenlerini en temelde ülke ekonomisinin unsurları (ticaretin, üretimin vergilendirmesi, ithalat ve ihracatın devlet kontrolü altında gerçekleşmesi) oluşturmaktadır. Devlet ve ulusal güvenlik temelli bu anlayış çerçevesinde, korunması gereken unsurlar devletin ekonomik çıkarları, refahı, dış ticareti, enerji kaynakları vb. alanlardır. Dolayısıyla, bu alanlara yönelik herhangi bir saldırı ya da tehdit oluşması hali doğrudan devletin güvenlik meselesine dönüşmektedir.
Bu tehditler doğrudan devletten devlete olabileceği gibi, ulusal veya çok uluslu şirketler aracılığıyla da ortaya çıkabilmektedir. Mesjasz’ın (2008) belirttiği üzere, bir referans nesnesinin ekonomik eylemleri, bir devletin güvenliğine (1) ülkenin refah ve işleyişini tehlikeye atabilecek potansiyele sahip, ekonomisine yönelen sorunlar; (2) askeri güç için zemin olarak; ve (3) askeri harcamalar, savaş ve çatışmalara dahil olmak gibi askeri eylemler açılarından tehdit oluşturabilmektedir.
Diğer yandan, ekonomik güvenlik piyasa mekanizmalarının işleyişi ve tüketim düzeyleri gibi iktisadi eylemleri değerlendirmesiyle sistemsel bir boyut da kazanmaktadır. Örneğin, Kopenhag Okulu küresel ve yerel bağlamda piyasanın rahat işleyişini göz önünde tutmaktadır. Buzan vd. (1998), ekonomi sektörünü ticaret, üretim ve finans ilişkileri üzerine kurulu bir alan olarak tanımlarken, günümüzdeki ekonomik güvenlik söyleminin ise istikrarsızlık ve eşitsizlik üzerine kurulu olduğu ifade etmektedirler. Nitekim Dent’e (2007) göre de ekonomik güvenlik, uluslararası ekonomik sistemde karşı karşıya kalınan çeşitli dışsallaştırılmış risk ve tehditlere karşı yapısal bütünlüğün ve refah yaratma kabiliyet ve çıkarlarının korunması olarak tanımlanabilir.
Ulusal ve uluslararası güvenliğin önemli bir parçası olan ekonomik güvenlik, devletin bütünlüğü ve sistemin sürdürülebilirliğinin yanı sıra, bireylerin özgürlüğü, refahı ve güvenliğinin de destekçisi konumundadır. Örneğin, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (International Labour Organization – ILO) en temel anlamda ekonomik güvenlik anlayışı sağlık, eğitim, konut, bilgi, sosyal ve kamusal korumaya ilişkin temel ihtiyaç altyapısına erişim ile tanımlanan temel sosyal güvenlik ve çalışma güvenliğinden oluşmaktadır. Bu bağlamda, ekonomik güvenliğin birey seviyesindeki yaklaşımı çeşitli toplumsal grupların ve bireylerin yaşam koşulları ve yoksulluğa karşı konumlarıyla doğrudan ilişkilidir. Dolayısıyla, ekonomik güvenlik bireyin ekonomik, politik, sosyal ve kültürel açılardan yaşam standartlarıyla ilgilidir.
Pandemi, çevre sorunları, savaş ve çatışma gibi gelişmeler, günümüzde birbirine karşılıklı bağımlı hale gelmiş aktörleri derinden etkileyebilmekte ve sonuçları itibariyle önemli ekonomik güvenlik meselelerine dönüşebilmektedirler. Örneğin, Rusya’nın 2022’de Ukrayna’yı işgali hem Avrupa’nın enerji piyasasında hem de uluslararası alanda, COVID-19 pandemisinin ardından düzelmeye başlayan küresel ekonomiyi olumsuz yönde etkilemiştir. OECD’nin Kasım 2022 raporuna göre, Ukrayna’daki savaş piyasalar için “büyük ve tarihi bir enerji şoku” haline dönüşmüştür. Bunun yanı sıra, Dünya Bankası savaş sonrasında, Ukrayna’yı yeniden inşa etmenin maliyetinin yaklaşık 349 milyar dolar olacağını tahmin etmektedir. Bu rakamın, Ukrayna’nın işgal öncesi GSYİH’ndan ve savaşın başlangıcından bu yana Ukrayna’ya yapılan tüm askeri, insani ve mali yardım taahhütlerinden daha büyük olduğu ifade edilmektedir. Bunun yanı sıra, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı, küresel gıda güvenliği ve satın alınabilirliği üzerinde de doğrudan etkiye neden olmuştur. Dolayısıyla, savaş insani yıkımın yanı sıra gıda, sağlık, yaşam alanı, enerji gibi konularla birlikte finansal açıdan uluslararası sistemde birçok bölgeyi ve devleti ekonomik açıdan etkilemiştir.
Ekonomik güvenlik, ekonomi ve finans alanlarında yeni olguların, toplumsal hayatın her boyutunu etkilemesiyle küreselleşme açısından da önemli bir yere sahiptir. 2022’de başlayan Rusya-Ukrayna Savaşı bunun önemli bir örneğini teşkil etmektedir. Diğer yandan, ekonomik sorunların varlığı, devletten insan güvenliğine kadar geniş referans nesnelerine etki etmesiyle, silahlı çatışmalardan istihdam ve sosyal güvenlik konularına kadar derin bir içeriğe sahiptir. Dolayısıyla, ekonomik güvenlikten bahsederken, insanın temel ihtiyacı olan gıda, sağlık ve ekoloji gibi konular da göz önünde bulundurulmalıdır. Bu konuların bir güvenlik meselesi haline dönüşmesi ile ekonomi ve güvenlik konusu birbirinden ayrı değerlendirilmekten ziyade, iç içe geçmiş konuları oluşturmaktadırlar.
Ek Okumalar:
Buzan, Barry, “Rethinking Security after the Cold War”, Cooperation and Conflict, Cilt 32, Sayı 1, 1997, ss. 5–28.
Mesjasz, Czeslaw, “Ekonomik Güvenlik”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 5, Sayı 18, 2008, 125-150
Dent, Christopher M., “Economic Security”, Alan Collins, Contemporary Security Studies, Oxford, Oxford University Press, 2007. ss. 204–223.
Tartışma Soruları
Ekonomik güvenlik nedir?
Soğuk Savaş’ın ardından ortaya çıkan uluslararası yapı ekonomik güvenlik anlayışını nasıl şekillendirmiştir?
Ekonomik güvenlik kavramının farklı tanımları nelerdir?