Soğuk Savaş’ın sona erişi ve Uluslararası İlişkiler kuramlarının yeni bakış açılarıyla birlikte zenginleşmesi, disiplinde farklı güvenlik konularının yazına dâhil edilmesini sağlamıştır. Bu çerçevede, özellikle 1970’li yıllardan beri Uluslararası İlişkiler literatüründe daha yoğun ele alınan ekonomik ilişkiler, yine aynı dönemde aşırı yükselen petrol fiyatlarının getirdiği ekonomik sıkıntılarla birlikte ekonomik güvenlik arayışlarını beraberinde getirmişti. Soğuk Savaş’ın sona ermesinden sonra ise artarda gelen küresel finansal ve ekonomik krizler, konunun ayrı bir güvenlik meselesi olarak ele alınmasını gündeme taşımıştır.
Soğuk Savaş sonrası dönemde devletlerin güç mücadelesinde toprak kontrolü ve silahlanma kadar ekonomik zenginleşme ve teknolojik ilerleme de önem kazanmış, ülkeler ekonomilerinde yaşanan sıkıntıları bir güvenlik konusu olarak görmeye başlamışlardır. Gelişen ve karşılıklı bağımlılık oranı giderek yoğunlaşan küresel ekonomik düzende yer edinmeye ve öne geçmeye çalışan devletler, bu sürecin mümkün olduğunca istikrarlı, sürekli ve büyüme yönünde olmasını sağlamaya ve bunu bir güvenlik konusu olarak görmeye başlamışlardır. Bugün devletler, bu güvenli duruma ulaşabilmek içinse ekonomilerini küresel ölçekte üretim yapabilen ekonomilere dönüştürmeye, ekonomik rekabette kaliteli ama daha ucuz ürünler sağlamaya, bunun için gerekli küresel lojistik ve ticaret ağlarının güvende olmasını, küresel ölçek koşullarında daha verimli üretim için gereken altyapıların korunmasını ve tüm bunları çevresel etkilerini de düşünerek gerçekleştirmeye çalışmaktadırlar. Devletler bu rekabette bir taraftan gerekli dönüşüm ve yatırımları yaparak ekonomik geleceklerini güven altına almaya çalışırken, diğer taraftan dönüşüm alt yapılarını fiziksel (örneğin terör veya sabotaj) saldırılarına, finansal yapılarını uluslararası (örneğin devlet yaptırımları) ve ulus ötesi (örneğin internet altyapısına yönelen hacker’lar) ve genel olarak tüm ekonomilerini ulusal, bölgesel ya da küresel çaplı krizlere karşı korumak istemektedirler. Bu çerçevede, ekonomik güvenliğin çok yönlü ve devletler için birden fazla alanla ilgili olduğunu ortadadır.
Bu bakımdan ekonomik güvenliğin milli güvenliği ve siyasal bağımsızlığı koruyabilecek veya tehlikeye atabilecek bir unsur olduğunu söylemek mümkündür. Öte yandan, ulusal güvenliğin vazgeçilmez girdilerinden biri haline gelen ekonomik güvenlik, devletin bütünlüğü ve sürdürülebilirliğinin yanı sıra, bireylerin özgürlüğü, refahı ve güvenliğinin de destekçisi konumunu da gelmiştir.
Tanım bakımından ise, ekonomik güvenlik denince akla ilk gelen ekonomik ilişkiler ve bu ilişkilerin bireysel ve ulusal çıkarlar çerçevesinde bir kısmı yukarıda belirtilen tehlikelere/tehditlere maruz kalmadan ve kesintiye uğramadan sağlanması ve sürdürülmesidir. Bu çerçevede, ekonomik güvenlik kavramının bir ucunda devletlerin birbirleri için ekonominin dinamiklerini kullanarak oluşturacakları güvenlik tehditleri ve/veya ticari ilişkilerin bozulması varken, diğer ucunda birey ve şirket düzeyinde sorunlara yol açabilecek olumsuz ekonomik gelişmeler bulunmaktadır. Devletler düzeyinde günümüzde askeri tehditlerin yerine ve/veya askeri tehditlerle birlikte ekonomik içerikli tehditlerin de sıklıkla kullanılmaya başlandığını görüyoruz. Bu durumu ekonomik saldırı ve ekonomik savunma kavramlarıyla da açıklamak mümkündür.
Ekonomik Güvenlik – Güvenlik Konuşmaları/ Dr. İnan Rüma
Ekonomik güvenlik, yukarıda da ifade edildiği gibi, aynı zamanda ülke ekonomisinin unsurları ile de ilgilidir. Kazancın, ticaretin, üretimin vergilendirmesi, ithalat ve ihracatın devlet kontrolü altında gerçekleşmesi ve sürmesi ülke ekonomilerinin birer parçasıdır. Devletin kontrolü ve gözlemi dışında bu unsurlar ile ilgili faaliyetler (örneğin ürün kaçakçılığı, kara para aklama, borsa manipülasyonları vb.) de ekonomik güvenlik kavramının ilgi alanına girer.
Ekonomik güvenlik ile ilgili alanların kapsamı ve çeşitliliği göz önüne alındığında, ekonomik güvenliği farklı şekillerde tanımlamak mümkündür. Geleneksel uluslararası ilişkiler kuramlarından yola çıkarak, ekonomik güvenliği devletlerin güvenliklerini sağlamaları için gereken her türlü imkanların sağlanmasında önemli rol oynayan bir girdi olarak görmek mümkündür. Bir diğer unsur ise, ekonomi ile bağlantılı konularda tehditlerin ortaya çıkmasıdır. Ambargo, boykot veya kısıtlayıcı ithalat düzenlemeleri bunlara örnek gösterilebilir. Genel ekonomik düzen içerisinde ilerleyen ve devletlerin büyük oranda dışında kaldıkları birey/şirket düzeyindeki ekonomik ilişkilere gelince, çeşitli devletlerin ulusal çıkarları doğrultusunda ulusal ve/veya uluslararası ekonominin işleyişi ile üretim ve ticaret ilişkilerindeki doğal dengeye müdahale etmeleri konunun başka bir boyutuna işaret etmektedir.
“Ekonomik Güvenlik: Gündelik Sabit Tehdit” – Güvenlik Yazıları – İnan Rüma
Bu anlamdaki ekonomik güvenlik çalışmaları, bireylerin refah düzeylerindeki değişimleri analizlerine dahil etmek zorundadırlar. Bu noktada az gelişmiş ülkeler için bireyin temel geçim düzeyi ve yaşam şartlarının sağlanması, gelişmiş ülkeler içinse mevcut insanı ihtiyaçların korunması ve yaşam düzeyinin istikrarlı gelişimi de analize dâhil edilmelidir. Her ne kadar bu tür çalışmalar daha ziyade mikro düzeyde bireyin ekonomik güvenliği çerçevesinde ele alınmaktaysa da, makro düzeyde de devletin bireyin ekonomik güvenliği ile ilgilendiği alanlara bakmak gerekmektedir. Bu bakımdan ulusal düzeydeki makro ekonomik politikalar ve kararların doğrudan bireyin yaşamı ve dolayısıyla ekonomik güvenliği ile alakalı olduğu söylenebilir.
Devlet temelli bakış açısında güvenlik tehditlerine karşı korunması gereken unsurlar devletin ekonomik çıkarları, refahı, dış ticareti, enerji kaynakları vb. alanlardır. Bu bakımdan, bu alanlara gelebilecek tehditlerin doğrudan devletin işleyişini ve gelirleri üzerinden gücünü etkileyeceği için güvenlikle ilişkilendirilirler. Bu tehditler doğrudan devletten devlete olabileceği gibi, ulusal veya çok uluslu şirketler aracılığıyla da ortaya çıkabilmekte ve yöneltildikleri seviye itibariyle doğrudan devletin egemenliğini hedef alabilmektedirler.
Ekonomi Güvenliği – Güvenlik Konuşmaları/ Dr.H. Emrah Karaoğuz
Yong’a göre ekonomik güvenliğin iki yüzü bulunmaktadır. Bir tarafı uluslararası ekonomik düzendeki rekabetçilik iken, diğer tarafı ekonomik/ulusal güvenliğin korunmasıdır. Ulusal güvenlik ve ekonomik güvenliğin ilişkisini savunma harcamaları, ekonomik araçların uluslararası ilişkilerde çıkarlar doğrultusunda kullanılması, ekonomik araçların askeri stratejilere ve harcamalara imkân sağlaması gibi unsurlar üzerinden açıklamak mümkündür.
Ekonomik güvenlik kavramı son yıllarda en çok ticaret savaşları ile birlikte anılmaktadır. Son dönem ticaret savaşlarının en göz önünde olanı ise Amerika Birleşik Devletleri ile Çin Halk Cumhuriyeti arasında yaşanmakta olan mücadeledir. ABD Başkanı Donald Trump’ın ABD’nin ulusal ekonomisiyle ilgili sorunların bir kısmını ekonomik milliyetçi politikalarla çözme çabası ve bunun da arkasında yükselen Çin gücünün temelini teşkil eden ekonomik gelişim hızı ve teknolojik ilerleme hızının yavaşlatılması arzusu bu ticaret savaşının başlamasında etkili olmuştur. Trump yönetiminin Çin’e çeşitli ek vergiler, ticaret sınırlamaları ve belirli sektörlere yönelik üretimlerle ilgili düzenlemeleri, bir taraftan ABD ile Çin arasında Çin lehine oluşmuş büyük ticaret fazlasının dengelenmesi arzusunu yansıtmasının yanı sıra, ABD ile Çin arasındaki reel güç farkının kapanmasını önleyecek ilk adımlar olması açısından da önemlidir.
Ek Okumalar
Cable, V. (1995). “What is International Economic Security”, International Affairs, Cilt 72 (1)
Mesjasz, K. , “Ekonomik Güvenlik”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 5 (18).
Tartışma Soruları
Ekonomik güvenlik nedir?
Ticaret savaşları ve ekonomik güvenlik ilişkisini açıklayınız?
Ekonomik güvenlik kavramının farklı tanımları nelerdir?
Ulusal güvenlik ve ekonomik güvenlik ilişkisini açıklayınız?