Ders 1. Strateji Çalışmalarının Kapsamı
Stratejik çalışmalar, en genel olarak uluslararası ilişkilerin askeri boyutunu anlamak ve açıklamakla ilgilenen bir alan olarak tanımlanabilir. Büyük güçlerin savunma politikalarından bölgesel güvenlik sorunlarına, nükleer caydırıcılık teorisinden silahsızlanma doktrinine, askeri teknolojik gelişmelerden çatışmanın nedenleri ve jeopolitik çalışmalara kadar geniş bir yelpazedeki askeri-siyasi konuları inceleyen bir alandır.
Uluslararası İlişkiler ile Stratejik Çalışmalar iç içedir ve çoğu zaman sınırlarını belirlemek zor olabilir. Buzan’ın ifade ettiği gibi, stratejik çalışmalar olmadan Uluslararası İlişkiler, devletler arasındaki ilişkileri analiz etmede gerçekleri doğru bir şekilde temsil edemezken, Uluslararası İlişkilerden kopuk stratejik çalışmalar da devletler arası ilişkileri bir bütün olarak göremez ve sadece çatışma unsuruna odaklanma tehlikesiyle karşı karşıya kalır (Buzan, 1987: 3). Baylis ve Wirtz (2002: 12) ise Stratejik Çalışmaları, Uluslararası İlişkilerin parçası olarak tanımladıkları Uluslararası Güvenlik Çalışmaları alanının bir alt alanı olarak ortaya koymaktadırlar (Bkz. Şekil 1). Bunun nedeni, Soğuk Savaş sonrasında güvenlik kavramının askeri güvenlik odaklı kapsamının değişmesine paralel olarak güvenlik çalışmalarının kapsamının da genişlemesi ve stratejik çalışmalar alanıyla ilişkilendirilmesidir.
Şekil 1.
Kaynak: Aydın ve Atalay (2011), s. 35.
Güvenlik kavramı, Soğuk Savaş boyunca ağırlıklı olarak realist teorinin hakimiyeti altında askeri güvenlik odaklı tanımlandığından, güvenlik çalışmaları ile stratejik çalışmalar arasında keskin bir ayrım yapmak olanaklı değildi. Fakat, Soğuk Savaş sonrası dönemde güvenliğin gündemi açlıktan toplumsal cinsiyet sorunlarına, çevre sorunlarından ekonomik istikrasızlıklara ve salgın hastalıklara kadar ekonomik, sosyal, siyasi ve çevresel hayatın her alanını kapsayacak şekilde genişleyince, stratejik çalışmalar alanı açısından da bir ayrışma ortaya çıktı. Buna karşılık, güvenlik çalışmaları ile stratejik çalışmalar arasında bir fark kalmadığı, çünkü Soğuk Savaş sonrası dönemde stratejik çalışmaların yerini tamamen güvenlik çalışmalarına bıraktığına dair iddialar da ortaya atıldı (Baylis, 2001:1). Fakat, Betts’in (1997: 33) öne sürdüğü üzere, yeni kavramsallaştırmada strateji ve güvenlik kavramları arasında bir ayrıma gitmek gereklilik olmakla birlikte, güvenlik çalışmalarının askeri olmayan güvenlik tehditleriyle meşgulken, uluslararası ilişkilerin bir gerçekliği olmaya devam eden askeri tehdit ve savaşı gözden kaçırma tehlikesi vardır. Bu nedenle strateji çalışmaları bağımsız bir araştırma alanı olarak varlığını sürdürmesi önemlidir.
Buzan stratejik çalışmaların kapsamının, devletler arası ilişkilere dair iki temel değişkene dayalı olarak şekillendiğini öne sürmektedir. Bu değişkenlerden ilki, uluslararası ilişkileri ‘anarşik sistemde devletler arası güç mücadelesi’ olarak tanımlamayan realist anarşi varsayımıdır. Devletlerin üzerinde bir üst otoritenin bulunmadığı, devletlerin kendi bekalarından sorumlu oldukları anarşik uluslararası sistemde, devletlerarası ilişkiler her zaman çatışma olasılığını içerir ve bu çatışmalar bazen güç kullanımına neden olur. Bu çerçevede strateji, uluslararası ilişkilerin kaçınılmaz refakatçisi haline gelir.
İkinci değişken askeri teknolojidir. Anarşi, stratejiye duyulan ihtiyacı ortaya çıkartır ve güç kullanımın kullanılacağı koşulları belirlerken, askeri teknoloji güç kullanımının hangi araçlarla gerçekleştirilebileceğini belirler. Teknoloji, askeri seçeneklerin kapsamı, askeri tehditlerin niteliği ve güç kullanımına başvurmanın sonuçlarını belirlediği oranda stratejik çalışmaların kapsamını belirlemiş olmaktadır (Buzan, 1987: 7).
Devletlerarası alanda meydana gelen gelişmelerin, özellikle radikal ve ani dönüşümlerin strateji çalışmalarının kapsamını etkilediği açıktır. Buna, nükleer çağın başlamasının alanda nükleer stratejinin hakimiyetine yol açması ya da Sovyetler Birliği’nin uluslararası ilişkilerdeki tutum ve stratejilerini anlama ve öngörme çabalarının stratejik kültür kavramını ortaya çıkarması veya 11 Eylül saldırılarının askeri teknolojik devrimin ‘bıçakla uçak kaçırıp saldırıda bulunan siviller’ karşısında ne yapacağını bilemez hale gelmesinin yeni gündem oluşturması gibi örnekler verilebilir.Stratejik çalışmalar genel olarak devlet odaklıdır ve büyük ölçüde devletler arasındaki güç kullanımı ile ilgilenir. Uluslararası ilişkilerdeki gelişmelerle paralel olarak çatışma odakları değiştiğinde ya da yeni aktörler çatışma tarafı olarak ortaya çıktığında stratejik çalışmalar da bu yeni aktörleri kapsamına dahil eder. Bu şekilde ayrılıkçı hareketler veya terör örgütleri gibi devlet altı oluşumlar da çatışmaların tarafları oldukları ölçüde stratejik çatışmaların kapsamına dahil olurlar. Fakat, ana aktör yine de devlettir. Bu durum alanda hâkim olan realist teorinin devlet merkezci yaklaşımının doğal bir yansıması olarak da düşünülebilir. Devlet-merkezli bakış açısı, özellikle Soğuk Savaş sonrası dönemde stratejik çalışmalar alanının en fazla eleştiri yöneltilen yönü olmuştur. Bununla birlikte alanın içinde ‘devlet-merkezli olmak’ bir sorun olarak görülmediği için bu yaklaşım savunulmaya devam etmiştir. Buna göre, stratejinin özü siyasal hedeflere ulaşmak için gücün nasıl kullanılacağına dayandığından ve anarşik uluslararası sistemde hayatta kalma mücadelesi veren en önemli aktörler hala devletler olduğundan, devlet-merkezli bakış açısı stratejik çalışmalara içseldir.
Stratejik Çalışmaların akademik bir alan olarak sivil uzmanlar elinde gelişmiş olması, dolayısıyla gerçek hayata uygulanabilirlikten daha çok akademik değere önem veriyor olması da eleştirilen yönlerinden biridir. Stratejik Çalışmaların gelişiminin üniversitelerde akademisyenlerin kontrolünde olmasının stratejinin askeri gerçeklikle ilgisini koparacağı endişesi bu eleştirilerin merkezinde yer alır. 1940’lı yılların sonunda, stratejinin ‘askerlere bırakılmayacak kadar önemli’ olduğu iddiasıyla Stratejik Çalışmaların bilimsel bir araştırma alanı olması amacıyla Bernard Brodie’nin öncülük ettiği bu yaklaşım, Soğuk Savaş’ın ardından alanın içinden de sorgulanmış, stratejik çalışmaların askeri unsuru dışlaması eleştirilmiştir. Bu sorgulama, alan içinde stratejinin boyutlarını sınıflandırarak belirginleştirme ve askeri unsuru bu boyutlardan biri olarak yeniden çalışmaların merkezine getirme çabasını doğurmuştur.
Soğuk Savaşın sona ermesi uluslararası ilişkilerde önemli değişimler getirmiştir. En başta stratejik çalışmaların bağımsız bir disiplin olarak öne çıkmasına yol açan süper güçler arası nükleer savaş tehdidini içeren bir çatışmanın çıkması tehlikesini geri plana atmıştır. Buna karşın 1990’lardan beri uluslararası sistemde yaşanan çatışmalar askeri gücün siyasal amaçlar için kullanımının geçmişte olduğundan daha az geçerli olmadığını da göstermiştir. Baylis ve Wirtz’in (2002: 12) ifadesiyle, askeri gücün siyasal amaçlar için kullanımı bir gerçeklik olarak durduğu sürece stratejik çalışmalar da yerini ve değerini korumaya devam edecektir.
Tartışma Soruları
1. Stratejik çalışmalar alanının kapsamı hangi değişkenlerle belirlenmektedir?
2. Strateji çalışmaları ile güvenlik çalışmaları arasındaki ilişki nasıl açıklanabilir?
3. Stratejik çalışmalar alanında ağırlık sizce akademide mi askeri uzmanlarda mı olmalıdır, neden?
4. Stratejik çalışmaların devlet-merkezci olmasının mantığı nedir; bu anlayıştan uzaklaşılması alanda nasıl değişikliklere yol açar? Tartışınız.
Kaynaklar ve Ek Okumalar
Barry Buzan. Introduction to Strategic Studies: Military Technology and International Relations. Londra, Palgrave Macmillan, 1987.
John Baylis. “The Continuing Relevance of Strategic Studies in the Post-Cold War Era”, Defence Studies, 1 (2), 2001, 1-14.
John Baylis, James Wirtz, Eliot Cohen ve Colin Gray. Strategy in the Contemporary World: An Introduction to Strategic Studies. Oxford, Oxford University Press, 2002.
Richard K. Betts. “Should Strategic Studies Survive?”, World Politics, 50 (1), 1997, 7-33.
Mustafa Aydın ve A. Haluk Atalay (der.). Strateji ve Güvenlik. Eskişehir, Anadolu Üniversitesi, 2011.