Ekonomik güvenlik birçoğumuzun hayatında yakıcılığını hissettiği bir sorunsal. Geniş anlamıyla, küresel ekonomik, sosyal ve ekolojik istikrarsızlık çerçevesinde ele alınır. Bu bağlamda, Uluslararası Çalışma Örgütü ILO’nun tanımı iletilebilir: Ekonomik güvenlik eğitim, sağlık, barınma, bilgi edinme, sosyal koruma gibi temel sosyal güvenlik ve istihdam ile ilgili olarak kendini güvende hissetmek şeklinde tanımlanmaktadır. Devlet merkezli yaklaşımlar ekonomik güvenliği bir ülkenin kendini -askerî olarak- savunabilmesi için gerekli ekonomik ilişkiler, örneğin silah ve askerî teknoloji edinebilmesi üzerinden tanımlar. Ekonomi siyasetinin araçlarının uluslararası ilişkilerde savunma veya saldırı niyetiyle kullanılması, örneğin boykot, ambargo, enerji arzının kısılması ve diğer ekonomik yaptırımlar da bu çerçevede incelenebilir. Son zamanlarda yaygınlığı artan jeoekonomi terimi de bu anlamda seslendirilmekte ve çalışılmaktadır; aynı jeopolitikte olduğu gibi rekabet ve çatışma üzerinden yaklaşılır. Aslında, tarihsel merkantilist-liberal tartışmasına da dolaylı olarak atıfta bulunulur. Liberalizm serbest piyasa ve serbest ticaret içinde herkesin kazanacağını iddia ederek işbirliği öngörür. Buna karşın Merkantilizm veya daha güncel deyişle ekonomik milliyetçi yaklaşım, veya Uluslararası İlişkiler disiplinine damgasını vuran Realizm, devletlerin ekonomik ilişkilere güç birikimini hedefleyerek yaklaştığını veya yaklaşması gerektiğini iddia ederler. Ekonomik ilişkileri üretim, değişim ve paylaşım olarak kısaca çözümlemek mümkündür. Bütün bu öge ve iddialar ekonomik güvenlik çalışma ve tartışmalarında yerini alır. Eleştirel yaklaşımların da güç birikimi ile işbirliği arasındaki bu tartışılan zıtlığın ötesine geçerek ikisini de aynı (küresel) düzenin parçaları olarak gördüğü de not edilmelidir. Nihayetinde, küresel düzen kapitalisttir yani kâr maksimizasyonu yoluyla sermaye birikimine dayanır ve hayatını dürüst emeğiyle kazanan milyarlarca insan için ekonomik güvenlik yakıcı bir sorundur. Hele de güncel ekolojik krizin yıkıcılığı ve onun son tezahürü Korona salgını ile bu yakıcılık vahim derecede artmıştır.