Ders 8. Stratejik Kültür
Devletlerin uluslararası ilişkilerdeki hedeflerini, bu hedeflere ve güvenliklerine yönelik tehdit algılarını, söz konusu hedeflere nasıl ulaşmayı tercih ettikleri ile tehditlere karşı ne tür önlemler alacaklarını belirleme süreçlerinde etkili değişkenlerden birisi stratejik kültürleridir. Bu kapsamda stratejik kültür, kavram olarak bir ulusun geleneklerini, değerlerini, tutumlarını, davranış kalıplarını, alışkanlıklarını, sembollerini, başarılarını, çevreye uyum sağlama ve tehdit veya güç kullanımıyla ilgili sorunları çözme yollarını ifade etmektedir. Bir ulusun stratejik kültürü, tarihinden, coğrafyasından ve siyasi yapılanmasından kaynaklanır (Booth, 1990: 121).
Tarihsel deneyimler kültürel olarak kodlanır ve bu kodlar stratejik seçimler yapılırken mercek görevi görürler. Benzer şekilde, her coğrafyanın kendine özgü fiziksel özellikleri, strateji, özellikle de askeri strateji açısından kendi kültürel tutum ve inançlarını yaratır (Gray, 1999: 148). Tüm bu tarihsel deneyim ve fiziksel özelliklerin, kültürel olarak kodlandıktan sonra strateji bağlamında tutumlara kimler tarafından yansıtılacağı, bu kişilerin siyasal elitler mi askeri kurumlar mı yoksa kamouyu mu olacağı konusu genel olarak siyasal kültürle ilişkilidir (Booth, 1999: 121). Bu noktada stratejiyi belirleyenlerin, siyasal elit ya da asker olsun, kendi kişisel kültürel ve bilişsel merceklerinin de bu süreçte etkisi olacağı ayrıca vurgulanmalıdır. Fakat söz konusu mercekler de daha geniş siyasal ve stratejik kültürle biçimlenmektedir. Bu şekilde bakıldığında örneğin farklı stratejik kültürlerde yetişmiş kişilerin benzer stratejik durumlarla karşı karşıya kaldıklarında farklı stratejik tercihler yapmaları şaşırtıcı olmayacaktır. Çünkü benzer gerçeklikler söz konusu olsa da, bunların yorumlanarak bir tercihe dönüştürülmesi sürecinde stratejik kültür süzgeç görevi görecektir.
Teknoloji, uluslararası normlar ve kuşak farklılığı da stratejik kültürün önemli kaynakları olarak kabul edilir. Teknoloji, özellikle bilgi ve iletişim teknolojisi, stratejik erişimi artırması açısından önemli sonuçlara neden olabilir. Kuşakların değişimi de yukarıda söz edilen ve kültürel kodlamada süzgeç görevi gören deneyimleri farklılaştıracağından bir etken olarak kabul edilir. Gray’in verdiği örneği takip edersek, İkinci Dünya Savaşı’nın stratejist ve politika yapıcıları Birinci Dünya Savaşı tecrübesini yaşamış kişilerdi ve bu deneyimin yaşadıkları dönemin stratejik gerçekliklerini yorumlamada etkisinin olması kaçınılmazdı. Öte yandan, kuşak değişimi bir önceki kuşakta öne çıkan tarihsel deneyimlerin etkisini azaltacağından stratejik kültüre ve sonuç olarak ortaya çıkacak stratejiye farklı etkide bulunacaktır.
En nihayetinde stratejik kültür genel olarak kültürün kendisi gibi dinamik bir süreçtir. Uluslararası normlar da söz konusu değişkenliğe dışsal bir etkendir. Bu bağlamda örneğin, kuvvet kullanmama konusundaki uluslararası normun ulusal stratejik kültürlere etkisinden söz edilebilir. Bu şekilde uluslararası normal ilgili ülkeler tarafından benimsenerek stratejik kültürlerine içsel hale getirilebilir ya da yaptırım yoluyla yapmak zorunda bırakılabilirler (Lantis, 2009: 41).
Stratejik kültürün, strateji çalışmaları alanına bir değişken olarak katılmasının temel nedeni farklı stratejik kültürlere sahip devletlerin benzer durumlar karşısında farklı tercihlerde bulunacağı varsayımı olmuştur. Bu varsayım herhangi bir devletin belirli bir durumda hangi tercihte bulunacağını stratejik kültür üzerinden öngörme olanağı sunmaktadır. Stratejik kültürün strateji literatürüne Sovyetler Birliği’nin belirli bir durumda nasıl davranacağının öngörülebilmesinin Batı stratejisinde önemli bir yere sahip olduğu Soğuk Savaş döneminde girmiş olması şaşırtıcı değildir.
Stratejik kültür kavramının strateji çalışmalarına dahil olması ilk kez Jack Snyder’ın 1977’de yazdığı ve Sovyetler Birliği’nin stratejik kültürünü analiz ettiği “The Soviet Strategic Culture: Implications for Limited Nuclear Operations” başlıklı makale ile başlamıştır. Bu dönemde neden farklı ulusların stratejik meselelere farklı şekillerde yaklaştığı sorusu üzerinden stratejik kültür ile nükleer strateji arasındaki ilişkinin ortaya koyulması temel ilgi alanı olmuştur. 1980’li yılların ortalarından itibaren ise stratejik kültür çalışmalarında iç siyasi yapılar ve örgütsel kültür üzerine odaklanılmış, 1990’lı yıllardan itibaren bu çalışmalar o dönemde Uluslararası İlişkşiler alanında etkin olmaya başlayan İnşacılık yaklaşımıyla kesişmiştir.
Bundan sonra stratejik kültür çalışmalarında ilk kuşak çalışmaların iddialarına karşı stratejik kültürün davranış üzerinde bir etkisi olmadığı, aksine siyaset yapıcıların pratikte uyguladıkları stratejiyi meşrulaştırmak için kullandıkları bir araç olarak kullanıldığı argümanı hakim olmaya başlamıştır. Bu stratejik kültür kavramının bir analiz odağı olarak kullanımını bir süreliğine zayıflatmıştır. Stratejik kültür çalışmalarının yeniden yükselmesi ise 11 Eylül saldırıları sonrasında gerçekleşmiş, bu dönemde ortaya koyulan çalışmalar stratejik kültürün davranış üzerindeki etkisi konusunda ilk kuşakla hemfikir olmakla birlikte, realist ve determinist perspektifleri reddetmişlerdir.
Stratejik kültür stratejiyi analiz için bir bağlam sunmaktadır. Stratejik kültür ile davranış arasında ilişki kuran ilk kuşak yaklaşımlar da bağlam olmanın ötesinde doğrudan bir nedensellik ilişkisi içinde ele alınması gerektiğini iddia etmezler. Bir başka deyişle, bir devletin stratejisini analiz etmek ve öngörüde bulunmak için stratejik kültür bağlamı göz ardı edilmemelidir, ancak tek değişken olarak da ele alınmamalıdır.
Stratejik Kültür, Gökçe Gezer
Ulusal düzeyde genel stratejinin uygulanması amacıyla askeri güç, diplomasi, gizli eylem, ekonomik yaptırım vb. arasından seçilen araç ya da araçlarda tekrar eden bir kalıp söz konusuysa, bu durumun ilgili, ülkenin stratejik kültürünü yansıttığı kabul edilir. Bu şekilde literatürde örneğin uzlaşmacı, savunmacı ve saldırgan şeklinde kategorilere rastlamak mümkündür. Uzlaşmacı stratejik kültür, öncelikle diplomasiye, ticarete, ekonomik teşviklere, arkasına eklenme (bandwagoning) ve ittifak oluşturmaya dayanır. Savunmacı stratejik kültür, uzlaşmacı stratejiden daha fazla zorlama içerir ve öncelikle sınırların savunulmasına dayanır. Bu çerçeverde askeri güç kullanımı, toprak kazanmak ya da düşman devleti yok etmek için tasarlanmaz, ittifaklardan ziyade iç kaynakların askeri hedeflere uygun şekilde dağıtımı ve kullanımı öne çıkar. Saldırgan/yayılmacı stratejik kültür ise askeri gücün sınır ötesinde saldırgan amaçlarla kullanımına dayanır. Askeri güç kullanımının arkasındaki stratejik hedef, tam bir askeri zafer, düşmanın askeri yeteneklerinin ortadan kaldırılması veya siyasi kapasitesinin yok edilmesi olabilir (Johnston, 1995). Bunlar temelde ideal-tip kategorilerdir, gerçekte sınırlar bu kadar kesin değildir; ülkelerin stratejik kültürleri bu kategorilerin aralarında bir yerde şekillenebilir.
Tartışma Soruları
1. Stratejik kültürün unsurları nelerdir?
2. Stratejik kültürün strateji çalışmalarındaki gelişim süreci ile uluslararası sistemde meydana gelen gelişmeler arasında paralellik var mıdır? Açıklayınız.
3. Stratejik kültürünü uzlaşmacı, savunmacı ve saldırgan olarak tanımlayabileceğiniz tarihsel ve/veya güncel üç örnek veriniz.
Kaynaklar ve Ek Okuma Önerileri
Alastair Ian Johnston, Cultural Realism: Strategic Culture and Grand Strategy in Chinese History. Princeton, Princeton University Press, 1995.
Colin S. Gray, Modern Strategy. Oxford, Oxford University Press, 1999.
Jeffrey S. Lantis, “Strategic Culture: From Clausewitz to Constructivism”, Jeannie L. Johnson, Kerry M. Kartchner ve Jeffrey A. Larsen (der.), Strategic Culture and Weapons of Mass Destruction Culturally Based Insights Into Comparative National Security Policymaking. New York, Palgrave Macmillan, 2009.
Ken Booth, “The Concept of Strategic Culture Affirmed”, C. G. Jacobsen (der.), Strategic Power: USA/USSR. Londra, Palgrave Macmillan, 1990.