Ekonomik Güvenlik Okumaları
Ders Tanıtımı
Son yıllarda döviz fiyatlarındaki gelişmeleri dünyadaki birçok insan çeşitli güvenli’ kaygılarıyla izliyor. Döviz olarak sermayesi veya borcu olmayanların bile bu kaygıları taşıması, ekonomik güvenliğin ne kadar yaygın ve etkili bir tehdit kaynağı olduğunu gösteriyor. Bunun arka planında piyasa ekonomisi temelli neo-liberal küreselleşme ile ortaya çıkan çarpık yapılar ve süreçler olduğu söylenegelir. Neredeyse tüm devletlerin ve toplumların dışa bağımlı hale geldiği bu sorunlu küreselleşmiş dünya düzeninde döviz fiyatı temel ihtiyaçlar dâhil bütün ürünlerin fiyatını belirleyen asli unsura dönüşmüş durumda. Soğuk Savaş’ın bitişinden itibaren siyasî-askerî güvenlik ile ekonomik güvenlik konularının birbiriyle örtüşmeye başladığından sıklıkla bahsedilmektedir. Aslında, bu dönemde ‘yeni güvenlik tehditleri’ olarak sunulan konuların önemli bir bölümü ekonomik güvenlik konuları olarak görülebilir: organize suçlar ve para aklama, narkotik ticareti, insan kaçakçılığı, (askerî) teknoloji kaçakçılığı, enerji tedariki, çevre katliamı, göçmenler vb. Ekonomik güvenlik ile ilgili yaygın dört tanım söz konusudur. Birincisi, güvenliği askerî anlamda ele alarak, bir ülkenin kendini -askerî açıdan- savunabilmesi için gerekli ticaret ve yatırım ilişkileri kurması, örneğin silah ve askerî teknoloji edinebilmesi üzerinden tanımlamaktadır. İkincisi, daha ziyade askerî-siyasî güvenlik bağlamında, ekonomik araçların savunma veya saldırı niyetiyle kullanılmasını içermekte ve boykot, ambargo, enerji arzının kısılması ile benzeri ekonomik yaptırımlar kastedilmektedir. Üçüncüsü, daha ziyade ekonomik güç ile ilgili olarak, jeo-ekonomi, ekonomik savaş gibi terimlerin de kullanıldığı ve rakip veya hasımların güvenliğine ekonomi yoluyla zarar verme anlatılmaktadır. Son olarak, ekonomik güvenlik geniş anlamıyla küresel ekonomik, sosyal ve ekolojik istikrarsızlık çerçevesinde ele alınır. Sonuçta, hem devletler hem de bireyler için küresel ekonomik, sosyal ve ekolojik istikrarı odağına alan güvenlik anlayışı insanlığın hayatını idame ettirebilmesi için elzem görünüyor. ILO ve Milletler Cemiyeti’nin kuruluşunda açıkça ve resmen belirtildiği gibi; toplumsal barış sağlanamazsa dünya barışının da sağlanamayacağı görüşü unutulmamalıdır. Bu tür bir istikrar ancak sivil toplum tarafından çeşitli mekanizmalarla denetlenen hukuk devletleri tarafından ve adil bölüşüm ile doğayı korumaya özen göstererek sağlanabilir.